Fr, 19.Apr.2024 - 03:12
Türk Yazarlarin En Cok Satan Kitaplari

Yalanci Taniklar Kahvesi

Vedat Türkali
"Doğru söylemiyordu. Sözünü etmişti ya, ev mev aramamıştı. İçinden gelmiyordu aramak. Daracık çatı katında onu bırakmayan bir şey vardı sanki! Reyhan'la bölüştüğü mutlulukların o dağınık odaya sinmiş anıları mıydı? Olabilirdi, niye olmasındı!... Devrimcilik savıyla diretmişti Reyhan'a! Devrimcilik adına ne yapıyordu peki? Hiç! Gizli örgüt bağı yoktu. Olmasını istememişlerdi...
Kanlı olaylar, aylar boyu, beklentilerin de ötesinde çeşitli illerde öylesine sıralanmaya başlamıştı ki, bu sağlıksız ortamda tek başına, neyi, nasıl düşünüp nasıl davranacağını bilmek başlı başına sorundu. Yapanı bilinmeyen tek kişilik cinayetlerle topluca saldırılar iyice sarıyordu ülkeyi."
Vedat Türkali, 5 yıl aradan sonra yazdığı bu romanında Türkiye'nin 70'li yıllarına ayna tutuyor. Üniversiteli, sol görüşlü bir gencin gözünden Türk siyasi tarihinin en çalkantılı dönemlerinden birinin geniş bir panoramasını çizerken, barınamadığı bir toplum içinde yolunu çizemeyen Muhsin'in tutkulu ilişkilerini de zor günlerin öyküsüne katıyor. Kökleri o yıllara dayanan ve günümüzde çokça tartışılan siyasal gelişmeler, sağ-sol çatışmaları, toplumsal güç olarak din ve sendikalaşmalar gibi konuların ve olayların bir nehir gibi aktığı roman, 12 Eylül Darbesi'ne doğru giderken, kahramanlarının hayatları üzerinden bir döneme farklı bir bakış açısı getiriyor.
(407 Sayfa / Yalancı Tanıklar Kahvesi / Vedat Türkali / Turkuvaz Kitap / www.turkkitap.de / Türk Kitabevi Tel: 0049 69 250506 / Türkische Buchhandlung Frankfurt/M) site:turkkitap.de / En Ucuz Kitap, Film ve Müzik CD'leri www.turkkitap.de adresinde )
TELEFONLA HIZLI SİPARİŞ: 069 / 25 05 06
Yayın evi: Turkuvaz
Bu ürünü alanlar başka neler almışlar?
 
Değerlendirme
Eklenildiği tarih: 30-03-2009
Yazar: Deniz K. ÇAKICI
VE YALANCI TANIKLAR KAHVESİ 1960?ların sonundan 1980?li yıllara uzanan, tarihsel sarmalayanlar arasına yerleşmiş bir aşk romanı. Vedat Türkali'nin ikinci Dünya Savaşı yıllarında Türkiye'yi, Türkiye Komünist Partisi tarihini anlatan, bin iki yüz sayfalık Güven ve Kayıp Romanlar eserlerinin ardından, reel zaman kesiti olarak 1960?lardan 1980 askeri darbesine kadar uzanan; Yalancı Tanıklar Kahvesi romanı geldi. Vedat Türkali, Türkiye tarihi derinliklerinde süren dünden bugüne gezintisini, 1960?lı yıllardan günümüze kadar taşıyarak edebiyat tarihinin ilklerini sürdürmeye devam ediyor. Bilindiği gibi henüz 1980 askeri darbesi ve hemen sonrası için çok fazla bir şey yazılmadı ülkemizde. En önemlisi ise; Türkiye sol şeridinin başlangıçtan bugüne dine yaklaşımı, bu konudaki hatalı tutumları ve halen bunun sorgulanıp yerine doğruların ikame edilemediği bir tarih olarak ve önümüzde kocaman bir sorun olarak duruyor olmasına değinen ilk roman, Yalancı Tanıklar Kahvesi. Roman kahramanı, Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü öğrencisi Muhsin, güneyde bir kasabadan. Sınıfsal kökenini yadsımış bir ağa çocuğu. Üniversitede bulunduğu ortamın etkisiyle de, hatta çok da anlamadan, kendini sol çizgide konumlandırmış biri. Romanda Muhsin'in kendini tanıma, yaşamdaki yerini bulma sürecini izlerken aynı zamanda, bir dönemin tipik karakterini de adım adım izleriz. Geri planda, siyasi cinayetlerle, faili meçhullerle, provokasyonlarla 1980 askeri darbesine sürüklenen ülkenin içine düşürüldüğü duruma tanıklık ederiz. Vedat Türkali, romanın bilge kişisi Nedim Hoca aracılığıyla ülkenin yaşamak zorunda kaldığı olaylara yorumlar getirir. Nedim Hoca, okuldan atılmış bir felsefe öğretmenidir. Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin yakınlarında FİDE adında bir kitapçı dükkânı işletir. Deneyimleri ve sorgulayan beyniyle biriktirdiklerinden yola çıkarak Muhsin'e, çevresindekilere ve okuyuculara öğütler verir. Türkiye sol hareketi ile ilgili saptamalarda bulunur. Özellikle Dr. Hikmet Kıvılcımlı'nın öğretisine göndermelerde bulunur: Kendilerini ister sol çizgede ister sağ çizgede konumlandırmış olsunlar, yeni neslin H. Kıvılcımlı?yı ve onun bütünleştiren yanını yeniden keşfetmeleri ve anlamaları gerektiği yönünde aydınlatır. Türkiye solunun tarihsel hatalarından biri olan dine yaklaşım biçimini, bu yanlış yaklaşım biçimi nedeniyle halktan kopukluğunu, halkı ve bu din perdesi arkasında dönenleri kavramadan bilincin bilinç olamayacağını, her ülkenin kendi koşullarına uygun mücadele yöntemi geliştirmesi gerekliliğini vurgular. Yalancı Tanıklar Kahvesi romanını, başından sonuna büyük bir tad alarak ve bu kitap yazılırken anlatıma taşınmış kurcalayan, sorgulayan coşkunun, çok daha faz1ası okuyucu olarak yüreğimde beynimde duyarak ve söylenmiş her şeyi kendimde de merak eden bir bakışla okudum. Bu sorgulama merakını okuyucunun içine işleyen yan oldukça güçlü romanda. Bu yan, anlatı boyunca sürdüğü gibi anlatının sonunda da sürüyor. Nedim Hoca?nın gözüyle ve diliyle aktarılan ve aslında, Türkiye?nin bitmeyen asıl sorunu olan, her an işlenen ve canlı tutulan korku terörünü, düzenin kendi yarattığı felsefe, kurum ve yasaların bile iğretiliğini, güven vermezliğini, asıl olanın insan öğesi olduğunu, ne güzel ifade ediyor: ?Ben bu ülkede korkuyorum oğlum!?.?Gözüm her şeyin üstünde. Biliyorsun, sağ, sol, hiçbir ayrım yapmadan izliyorum. Gülünecek kadar iğreti, yalan geliyor hepsi bana! Sağ?ından korkuyorum, Sol?undan korkuyorum; ortasından, kıyısından korkuyorum. Sizler için korkuyorum?-s.18- diyor Nedim Hoca. Tarih, Yalancı Tanıklar Kahvesi romanında zamanın kaldıracı işini görmüş. Türkiye?de bir devrin başka bir süre giden karanlık devre akışını veriyor. Toplumun özellikle üretim içinde olmadan üretmeye kalkışan bir kesiminin, yakın tarihini bile bilmeden, bir sistemi yeniden kurabileceği sanısını yaşayan bir kesimin görüşlerinin temsil edildiği, yansıtıldığı bir arenayı sergiliyor roman. Her şeyin asıl şek1ini bulması için merakla, titizlikle kurcalanmış yakın tarih. Devrimcilerin kafasındaki kitabi gerçekle yaptıklarının, gerçek hayatta tekabül ettiği gerçek ile uymazlığı, çok iyi sergilenmiş. Üstelik hayatın ve Türkiye solunun gerçeği olan o şeyi köylünün, sistemi yıkmaya soyunanlardan çok daha önce görüp dillendirmesindeki büyük çelişki, bugün de sorgulanması gereken önemli bir nokta. Romandaki somut zamanı, anlatıcı elle tutulacak kadar belirgin sunuyor. Zaman dizinsel akış, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli dönemeçlerinden biri: Bir karanlıktan ötekine devrilen bir kesit, anlatıda geriye dönüşlerle veri1miş. Zaman, kendi istem ve olgularıyla güçlü bir itki yaratıp yaratıcı bir unsura dönüşmüş. Oranlı kurgulanmış. Gerçek olguların bilgisi olmasının yanında yanılsamaların da sonucu olan tarih, bir biçimde yaşandığında ve belgelendiğinde, gerçeğin algılanışına katkı sağlıyor: El Fetih?e geçip geri dönen Salih?in, Muhsin?e söylediği; ?en yiğit en gözü kara savaşıp kelime-i şahadet getirip ölürken cennete gideceğine inanan sofu Müslümanlar.. Hani bizim alay ettiğimiz şeriatçı yobazlardı? sözü üzerine Muhsin?in önünde, -aslında asıl ve hala, Türkiye sol hareketinin önünde- uzanıp duran ama algılanamayan çok önemli bir gerçeğe, tıpkı Muhsin gibi; nasıl tümleyemeden, nasıl anlayamadan ve nasıl sorgulayıp bütünü göremeden, hastalıklı bakıldığını, Türkiye yazınında ilk kez bu roman gözler önüne seriyor. Yeri geldiğinde, Nedim Hoca?nın belleğinde saklı tuttuğu geçmişi ortaya çıkarma yetisi, şimdi ile geçmiş arasındaki uzaklığı silip birbiriyle bütünleştiriyor ve birbirine kenetliyor. Akıllı, sağduyulu, sorgulayan ve içine sindirerek yanıtlayan bir roman kahramanı Nedim Hoca. Gündemi yakalayıp roman zamanından şu ana ulaşıyor eleştirileri: Evet, ? Kemalizm?in altını kazıdın mı ordumuz çıkıyor altından?. ?s.70- Roman kahramanlarının gerçeklikle çatışması; -olumlu ya da olumsuz, doğru ya da yanlış ama sürekli olan bir çatışma bu-, tutulan bir aynayla gösteriliyor; iç konuşma tekniği. Muhsin?in -ve diğer roman kişilerinin- iç konuşmaları ve o iç konuşmalarla devreye giren diğer roman kişilerinin diyalogları aracılığıyla, söz konusu çatışma, yazınsal gerçekliğe dönüştürülüyor. Tümcenin yazım kurallarına göre kurulu yapısını, gözeten bir dil dizgesi temel alınmış. Kişilerin düşünsel süreçleri bu çatışmalar üzerine kurulmuş. Söz konusu olan içsel çatışmalı gelişim, kişilikleri oluşturuyor. Ve çok güzel ortaya koyuyor. Anlatıcının belirleyen olduğu bir roman bu: Kişilerin iç dünyaları, başkalarının tanıklığı önünde kısmen açık duruma geliyor. Yine de, bir sonraki aşamada ne olabileceğini okuyucunun kestirebilmesi oldukça güç. Yaşıyor roman kişileri, çünkü özgürler! Yalın ve günlük konuşma dilinden özellikle de yerel dilden, olabildiğince çok yararlanan bir roman dili kurulmuş. Oldukça canlı bir dil. Dilin canlı bir şey olduğunun, roman gerçekliğine böylesine hayat dolu taşınabilmesi büyülüyor okuyucuyu. Anlatıcının aktarmadığı fakat tanığı olduğu bir dünyayı, yoğun çatışmalar içindeki roman kişilerinin, iç konuşmaları ve diyaloglarıyla ve kendi dillerinde sergilemesi çok güzel. Yazar, roman sanatında öykülemeye verdiği önemle, evrensel yasalar ve toplumsal yapıyı- sistemi sunuşuyla, sorumluluk bilincini pekiştiren yanıyla, gerçekçi yönseme içinde klasik roman geleneğini sürdürmüş bu yapıtında da. Yalancı Tanıklar Kahvesi romanında, Türkiye yazını için başlı başına yenilik ve ilk özelliği taşıyan yanlar: Sol hareket ve dine yaklaşımı, hala günümüzde de, doğru sorgulamanın yapılıp doğru yaklaşımın saptanamamış olması Dr. Hikmet Kıvılcımlı?nın görüşlerine göndermeler de yapılarak; Hz. Muhammet?in, Hıristiyanlığın karşısına İslam dini ile çıkmış olması, İslam?ın kadına verdiği yaşama hakkı gibi konulara romandaki tarzda yaklaşım ilk kezdir. Laiklik ? şeriatçılık söylemlerinin ardında, cumhuriyetin kuruluşundan beri bitip tükenmeyen devlet felsefesine dayalı soyguna, bunca net ilk kez değiniliyor. Demokrasi, laiklik, şeriat kavgasına çok önemli bir im koyuyor yazar. Kürt sorunu ve Alevi sorununa değiniyor. Türkiye?nin geçen zaman içinde neler kaybettiğini, aydının içinde bulunduğu durumu, aşkları, serüvenleri ve sınıfsal duyarlılıkları ve o dönem ve her dönem devletin eliyle harcanan bu ülke çocuklarını anlatıyor. Ve Türkiye sol hareketinin, Allahlı ya da allahsız, devlet felsefesine dayalı soygun düzeninin değişmiyor olduğunu kavrayıp asıl bunu, kavratmasının temel görevi olduğunun, asıl bilincin bu olduğunun, ayrımında olamamasını işlemesi çok önemli. Bu güne değin koyu ve katı bir karan1ık arkasında gizlenen Türkiye tarihinin önem1i bir yakın kesiti daha, tarihse1 bir siyasi roman kapsamında, aşk ile sarmalanarak Yalancı Tanıklar Kahvesi ile gün ışığına çıkıyor... Türkolog Deniz K. ÇAKICI Not: verilen sayfa numaraları, basım öncesi sayfa numaralarıdır.